Gebelik, doğurgan çağdaki her kadının yaşayabileceği fizyolojik bir olaydır.
Gebeliği yaşayan kişi kadın olmasına rağmen, gebe kadının yakın çevresindeki bireyler de bu olaydan etkilenmektedirler. Bu nedenle gebelik sürecine, kadın ve ailesi için gelişimsel bir kriz dönemi olarak bakılabilir.
Sosyal çevredeki gebelik deneyimini şekillendiren bu faktörler aile, kültür, din, sosyal, ekonomik ve politik koşullar olarak sıralanabilir.
Toplumun; kadınları, bebekleri,
Peki ebeveyn olmaya ne kadar hazırım?
Kişinin kendisine sorması gereken kilit sorudur bu cevabi yine kişinin kendisinde olan.
Bazılarımız geleceğe kendinden bir parça bırakmak isterken bazılarımız ise üremeyi bir yaşam mücadelesi sayar.
Tüm bunların dışında belkide en önemli faktör kültürel baskıdır…
Hemen hemen gördüğümüz duyduğumuz farklı toplumlarda kadınlar için gebe olma anne olma ile ilgili müthiş bir baskı vardır..
Çocuk doğurmayan kadın yeri gelir ayıplanır, hor görülür doğurganlığın olmamasının tek sebebi kadınmış gibi görülür ve sebep asla başkasında aranmaz..
Bu nedenle, çocuk sahibi olamayan bir kadın bir birey olarak kendini eksik hissedebilir. Erkekler ise hayatları boyunca daha çok bir meslek sahibi olmaya yönelik hazırlar kendini ve bu süreçte ikinci planda kalmaktadırlar.
Bugün, çoğu kadın ev dışında çalışma hayatına girmiş, hayatımıza farklı noktalardan dokunuyor olsalar da ev işleri ve çocuk bakımının primer sorumlusu olarak görülmeye devam ediyor.
Ve bu da psikolojik, fizyolojik ve manevi yıpranmaları beraberinde getiriyor..
Sosyo-Kültürel Faktörler ve Gebelik Deneyimi
Toplumun değişen yapısı,kadın,eş ve ailesinin gebeliğe nasıl tepki vereceğini de etkilemektedir..
Biz gebeliğe ne kadar sağlıklı bir yaşam olayı olarak bakarsak o denli kadının gebelik süreci iyileşir.
Toplum algısında kırılması gereken bir nokta var ise o da gebeliğe bir hastalık, duyarlılık dönemi olarak bakılmasıdır.
Bu demek değildir ki kadının ihtiyaçlarına karşılık verilmesin ilgi gösterilmesin tüm yük kadının omuzlarına bırakılsın..
Her şey olması gerektiği gibi olmalıdır. Tüm aile bireyleri bu süreçte aktif rol ve sorumluluk almalıdır.
Sağlık personeli bakım verdiği ailelerde gebelik-doğum sürecini etkileyebilecek kültürel uygulamaları belirlemeli ve bu amaçla bazı sorular sormalıdır:
- Gebeliğe nasıl bakılıyor?
- Doğum normal bir olay olarak mı görülüyor yoksa kadının hayatını tehlikeye atan bir olay mı?
- Bireyler kendilerine düşen sorumlulukların ne kadar farkında?
- Gebe ,eş ve aile ne denli hazır,fizyolojik ,psikolojik manevi ,maddi durumları ne durumda?
Bu örnekler doğum sonrası içinde çoğaltılabilir .
Unutmayın ki bir insan dünyaya getirmek hafife alınmamalıdır.
Burada tüm sorumluluklar göz önünde bulundurulmalı asla ve asla bir insanın yaşamı kaderin ellerine bırakılmamalıdır. Olabildiğince bu konu hakkında bilgi alınmalı gerekirse doğum öncesi sınıflar ebeveyn okulları vs gibi yerlerden yardım alınmalıdır. Burada biz sağlıkçılara çok iş düşüyor. İnsanları bizden uzaklaştırmak yerine bize yakınlaştırmalı ve eğitimi mesleğimizin ana parçası haline getirmeliyiz..
**
Bu içerik hemşirelik ve ebelik mesleğine gönül verenler tarafından hazırlandı.
Sen de Topluluğumuzun Bir Gönüllüsü Ol
Yazarlık başvurusunu ile ilgili açıklayıcı bilgilere yukarıdaki buradan ulaşabilir.
Direkt başvuruyu ise aşağıdaki linkten yapabilirsiniz.
https://goo.gl/forms/7gtKei53ddxYgTfG3
Kaynak: Prof. Dr. Lâle TAŞKIN, Doğum ve Kadın Sağlığı Hemşireliği, Akademisyen Yayınevi