Umudun eksik olmadığı hastalık…

Kanser yaşamı tehdit eden, korku, kaygı, bahissenin çaresizlik duygularını içinde barındıran, aynı zamanda şok ve inkarın yaşandığı bir hastalıktır. Çaresizlik duygusu ağır basar ve ölümü çağrıştırır. Bununla birlikte hayatın anlamı ve hayata bakış açısını değiştiren, umudun eksik olmadığı bir hastalıktır.

Karmaşık duygular yaşayan birey kaos, kriz yaşayabilir. Neden ben hasta oldum? Niye şimdi? Hayatım ne olacak? Ailem ne olacak? Sorular ve endişeler…

Bu soruların cevabını belki veremeyiz ama onu anlayıp, dinleyerek nasıl yardımcı olabileceğimizi bulabiliriz.

Hastayı anlamak için, o kişinin hastalığı nasıl algıladığını bilmek gerekir.

Hastalandığında ne hisseder, nasıl davranır? Onun için hastalığın ne anlama geldiğini bildiğimizde hastalıkla başetme yöntemlerini de öğrenmiş olacağız. Çünkü hastalığı algılama biçimi başetmesini de etkileyecektir. Eğer çaresizlik, güçsüzlük, eksik olma gibi algılıyor ise başetmesi de güç olacaktır. Kişinin dünyaya, hayata bakışı, kişilik yapısı, cinsiyeti ve sahip olduğu roller bu algıları etkiler ve değiştirir.

Duygularını gizliyorlar!

Hasta birey sevdiklerine, ailesine duygularını hissettirmek istemeyebilir. Duygu ve düşüncelerini saklamaya çalışırken, paylaşamadığı dolayısıyla rahatlayamadığı için duygusal olarak tükenebilir. Aynı şekilde aile ve yakınları da hastayı korumak adına, onu üzmemek adına yaşadığı benzer kaygı ve korkuları dile getiremez ve karşılıklı olarak rol yapıp oyun oynarlar. Bu şekilde davranışlar sonucunda çıkmaza girebilirler. Sanki her şey yolundaymış, hiçbir şey olmamış gibi davranırlar. Adeta evde odanın ortasına oturmuş bir fili yokmuş gibi, görmezden  gelmek gibidir.

Ne yapmalı ve nasıl davranmalıyız?

Güven yaratmalıyız, güven en önemli duygudur. Hasta yanında olduğunu,olunacağını bilmek ister, açık davranılmasını ister. Anlaşıldığını hissettirmek, yalnız olmadığını bilmek tedavi ve bakım kadar önemlidir. Tedaviye ve sonrasındaki sürece uyumu kolaylaştırır. Yanında olduğumuzu sözlerimizle, davranışlarımızla anlatmalıyız. Hasta kaçamak davranışları farkeder ve şüphe duymaya başladığında iletişim zarar görebilir.

Bu noktada hastayla hastalığı, tedavisi ve olacaklar hakkında konuşmak için doğru zamanı seçmek ve hazır olmasını beklemek faydalıdır. Hastayı iyi tanıyan aile bireyleri ne istediğini anlarsa güçlü bir baş etme başlatmış olur.

Hastanın öfke ve çaresizliğini anlamak için dinlemek, yanında olarak güvence vermek önemlidir.

Ağlayan, kaygılı ve korkan hastaya ” Bütün bunlar normaldir ”, ” Üzülme geçecek ”, Sakın ağlama, pozitif ol” gibi cümleler iyi gelmez hatta daha da öfkelendirebilir. Yaşamını tehdit eden durum söz konusu iken nasıl pozitif olabilirim diye düşünür. Anlaşılmadığını hisseder. Normal ne demek, şimdi yaşadıklarım normal ise daha önceki yaşantım anormal miydi diye düşünmeden edemez ve panik yaşayabilir. Bunlar yerine ne hissettiğini sormak, anlatmasına fırsat vermek, yapmak istediklerini öğrenip fırsat vermek iyi gelecektir.

Hasta evli ise eşi ile iletişimi ve  ilişkisinde eşe büyük görev düşmektedir. Hasta kendisini yetersiz ve eksik hissedebilir. İlişkinin bozulması ve ayrılık bu dönemlerde olabilmektedir. Hastalık ve tedaviye bağlı beden imajındaki değişiklikler ilişkiyi etkileyebilir. Bu nedenle doktor ve hemşirenin iyi bir danışmanlık yapması ilişkinin devamlılığında yararlı olacaktır. Empati ile yaklaşma ve yol gösterici olunmalıdır.

Kanser sadece bir kişinin hastalığı değildir.

Ailesi ve yakınları da ”kanser” den etkilenir. Aileden birisi hasta olduğunda hepsinin hayatları değişir. Bir hastamın yakını, eşimin kanser olduğunu öğrendiğimde dünya başıma yıkıldı sandım, şimdi ben ne yapacağım, hayatımız nasıl olacak diye düşündüm, çok korktum ve sanki bende hasta olmuştum, diye ifade etmişti. Aile bireyleri, yakınları yani eş, çocuk, anne, baba ve yakın arkadaşlarında sevdiği kişiyi kaybetme korkusu, iyileşmeme ihtimali, ağrı ve acı çekmesi düşüncesi anksiyete yaratır. Öte yandan onların iyi olması için ellerinden geleni yapmak isterler ve hayatların bi anda başka yönde ilerler. Annelik, babalık, eş ve hatta evlat rollerinin ne olacağı, çalışıyorsa işe gidip gidemeceği, gidemezse işinden ayrılma korkusu, para kazanmama korkusu ve geçim sıkıntısı, kendi bakımını yapamama ve başkasına muhtaç olma endişesi tedaviye uyumu olumsuz etkileyebileceği gibi deprosyona kadar giden sorunlar ortaya çıkabilir.

Yalnız olmak daha zorlaştırır.

Anahtar ise anlamak, anlaşıldığını hissettirmek. Belki bazen sadece sessizce yanında olmak ve elini tutmak, dokunmak yeterlidir. Birlikte vakit geçirmek, günlük işlere dahil etmek, yürüyüşte eşlik etmek, sevdiği uğraşları beraber yapmak her iki tarafa da iyi gelir. Bu süreçte, hasta yakınlarına, dostlarına, arkadaşlarına önemli görevler düşüyor.

Hasta ve ailesi kapalı kapılar ardında, üstüne onlarca kilit vurulmuş gibi yalnız bırakılmamalı…

Sevgilerimle.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.