Herkese merhabalar;
Yaz stajı yaptığım günlerden birinde taburcu olan hastalarımızdan biri giderken “Allah önce anne babanızdan razı olsun. Sizden de razı olsun. Allah sizleri başımızdan eksik etmesin” demişti. O cümle hafızamdan asla silinmedi. “Allah önce anne babanızdan razı olsun…” Ne büyük ne efsunlu bir cümle! O anda o zamana kadar karşılaştığım tüm minnetsiz ve vefasız hastaları unuttum. Böyle kocaman yürekli insanlar da vardı tabi ki… Demek ki “birbirimizi anlayabilmişiz” diye düşündüm. İnsanlardan dua almak, onlarla kurabildiğimiz iletişimin büyük bir yönüydü belki de.
Peki asıl konuya gelecek olursak;
İletişim deyince ne anlıyoruz?
İletişim hayatımızın içinde ne kadar var?
Bulunduğumuz alan içinde yeri ne?
TDK’ya göre iletişim; “duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon” anlamı taşıyor.
Bu tanım gibi klasik, rutin şeyler geliyor tabii önce aklımıza. İletişim kavramının öncelikli olarak aslında “birbirini anlama sanatı” olduğunu düşünüyorum. Bana kalırsa, iletişimsizliğin günden güne arttığı fakat herkesin empatiden, iletişimden ve saygıdan bahsettiği şu dönemde belki de algılarımızı açarak dâhil olmamız gereken bir konu aslında bu. Hele ki iş özellikle sağlık alanında görülen iletişimsizliğe gelirse biraz daha çözüm odaklı konuşulması gereken bir mesele iletişim.
Halen lisans öğrenimini sürdürmekte olan bir hemşire adayı; öğrenci hemşire olarak bu konuya değinmek isterim.
İletişim kavramı sağlık alanında etkili kullanıldığında terapötik iletişim adını alır.
“Tedavi edici ya da tedaviye yardım eden, bir amaca yönelik yapılan iletişim şekline terapötik iletişim” deriz.
Terapötik ilişki sağlık çalışanları ile hastanın ilk buluştuğu andan itibaren başlar.
Terapötik iletişim;
- Bağ kurmak
- Güven
- Saygı
- Empati kurmak
- Gerçeği söylemek gibi bileşenlerden oluşur.
Hemşire – öğrenci hemşire bu bileşenleri göz önüne alarak hasta ile iletişime geçmelidir.
Literatürde, iletişimi engelleyen davranışları olan hastalar “zor hasta” olarak tanımlanmıştır.
Zor hastalar içedönük, sürekli istekleri bulunan, ikincil kazanç sağlama amacında olan, agresif, tehlikeli, ilgi bekleyen, ağlayan, işbirliği yapmayan, cinsel içerikli davranışları olan, sözel iletişim kurmayan, kural tanımayan, anksiyetesi yüksek, yalan söyleyen, korkmuş, inatçı, kafası karışmış, baştan çıkarıcı, kırıcı, açıklanamayan semptomları olan, hijyeni kötü olan, bakım ve tedavilerine uymayan, hastalığı inkar eden hastalar olarak belirtilmektedir.
Öğrenci – hasta ilişkisinde yaşanan güçlükler konusunda literatür incelendiğinde kliniklerde zor olarak algılanan hastalarla sıklıkla karşılaşıldığı söylenebilir.
Öğrenci – hasta iletişiminde birçok hastanın “zor hasta” tanımına dahil olması ve öğrencilere karşı duyulan güvensizlik, öğrencilerin yapacakları uygulamalar başta olmak üzere hasta ile ve bazen de sağlık personelleriyle iletişimsizliklerine yol açmaktadır.
Öğrenciler kimi zaman empati kurmak isteyerek, etik duygularla harekete geçip hasta ile iletişime geçiyorlarsa da sonraki aşamalarda hasta tarafından reddedilip dışlanıyorlar. Bu onların özgüvenlerini ve benlik duygularını zedeleyebiliyor. Tabii ki sadece öğrenciler açısından değil hastalar açısından da durum değerlendirmesi yapmak mümkün. Onlar da içinde bulundukları psikolojik ve fiziksel durum halinde iken tüm sağlık personellerinin yapacağı uygulamaları reddetme potansiyeli içerisindedirler ki; öğrenci hemşirelerin girişimlerini daha da katı kurallarla istemeyebilirler.
Hemşire – hasta iletişiminin, hastanın sağlığının geliştirilmesi ve yaşam kalitesinin artmasına önemli etkisi vardır.
Hasta ile dürüstlük, empati ve güvene dayalı sağlıklı bir iletişim kurmak hastaların zor olarak algılanmasını önlemek için atılacak ilk adımdır. Bunlar göz önüne alındığında öğrenci – hasta arasında iletişimsizlik karşılıklı olarak çözümlenmeli ve öncelikli olarak öğrenciler aldıkları eğitimi iyi kavrayabilmeli – uygulayabilmeli, sağlık personelleri tarafından desteklenmeli, desteklenen öğrenciler de kazandıkları özgüven ile birlikte hasta ile güvene dayalı bir iletişim kurabilmelidir.
Aslına bakarsak işin özü şu;
“BİR HASTAYLA İLGİLENİR GÖRÜNMENİN EN İYİ YOLU, ONUNLA İLGİLENMEKTİR”
Kaynak:
-
Gülşah Acar, Kadriye Buldukoğlu, (2016), Öğrencilerin Hastalarla İletişimde Karşılaştıkları Güçlükler ve Zor Hasta Algıları, Psikiyatri Hemşireliği Dergisi 2016;7(1):7–12,
-
http://www.acibademhemsirelik.com/e-dergi/43/docs/hasta-ve-hasta-yakinlariyla-terapotik-iletisim.pdf
**********
Dünya çok hızlı değişiyor.
Hemşirelik ve ebelik camiasının bu değişime ayak uydurabilmesi için hayat boyu öğrenmeye önem vermesi gerekmektedir. Hayat boyu öğrenen hemşireler ve ebeler oluşturmak için Sağlık Atölyesi ve Dijital Hemşire bloglarını kurduk.
Bu anketle Sağlık Atölyesi ve Dijital Hemşire bloglarının hayat boyu öğrenmenize etkisini ölçmeye çalışıyoruz.
Bu çalışmaya destek vermeniz bizim için çok elzemdir. Çünkü bu çalışma sonunda ulusal çapta bir değişim dalgası yaratabiliriz.
Ne kadar çok hemşirelik ve ebelik camiası mensubuna ulaşırsak çalışmadan çıkan verilerin güvenliği ve hemşirelik ve ebelik mesleğine katkısı fazla olacaktır.
Desteklerinizi bekliyoruz.
Aşağıda çalışmanın linki yer almaktadır.
Daha güzel şartlarda yaşamak ve çalışmak amaçlı 4-5 dakikanızı ayırmanızı rica ediyoruz.
Unutmayın, damlaya damlaya göl olur.